31 Temmuz 2015 Cuma

Uzay Rüzgaları

Güneş Sistemimize uzaydan  esen rüzgârın son 40 yıl içinde yön değiştirdiği belirlendi. Gökbilim dilinde “rüzgâr”, yıldızların sürekli olarak uzaya püskürttükleri , elektrik yüklü parçacıklara deniyor. Güneş’in kendi rüzgarının oluşturduğu “heliosfer” adlı muazzam balon,  başka yıldızlardan ve yıldızlararası boşluktaki dev gaz bulutlarından gelen parçacıkların bombardımanı altında.
Heliosfer, yıldızlararası dev bir gaz bulutun iç tarafının yakınında. İkicisim birbirlerinin yanından saatte 80.000 km hızla geçiyor. Hareket,  buluttaki yüksüz atomların Dünya  çevresinden geçmesine yol açıyor.
Sapmayı belirleyen çalışmayı yöneten Chicago Üniversitesi (Illinois) astrofizkçilerinden Priscilla Frisch, “Güneş bu bulut içinden geçtiğinden, yıldızlararası ortamdaki atomlar Güneş Sistemi’ne dalıyorlar. Yıldızlararası rüzgardaki elektrik yüklü  parçacıklar İç Güneş Sistemi’ne fazla sokulamıyorlar; ama rüzgardaki yüksüz atomlar Dünya yakınına kadar gelebiliyorlar ve sayıları ölçülebiliyor” diyor.  
NASA’nın Yıldızlararası Sınır Kaşifi (IBEX) adlı uydusu 2012 yılında yıldızlararası rüzgarın Güneş Sistemi’ne 1990’larda gözlenenden farklı bir açıdan girdiğini belirlemiş. Veriyi doğrulatmak üzere yıldızlararası rüzgar üzerinde 1970’lerde ölçüm yapan ABD  ve eski Sovyetler Birliği’ne ait dört uydudan elde edilen verilerle, daha sonra altı ABD ve bir Japon uydusundan elde edilen verileri  üç ayrı teknikle inceleyen Frisch ve ekibi rüzgarın yönünde son 40 yıl içinde 4-9 derece arasında bir sapmayı kesinleştirmiş. 
Yön değişikliğinin nedeni ve zamanı  bilinmemekle birlikte, Frisch, Güneş Sisteminin  dev bulutun yakınında olması ve uzayın bu bölgelerinin türbülansa açık olması nedeniyle Güneş’in farklı yönlerden rüzgara maruz kalabileceğine işaret ediyor.

Comet 69P/Machholz

Bu gece, çok uzaklardan, başka bir Güneş-Yıldız Sisteminden gelerek Dünyamızı ziyaret eden ilginç ve gizemli, Comet 69P/Machholz adı verilen bir Kuyrukluyıldızın geçişi sırasında oluşacak Meteor sağanağı var. Diğer geleneksel Meteorit gösterilerine benzeyen bu Meteor sağanağı da yine Güneş Sisteminden geçen Kuyrukluyıldızın geçişi sırasında arkasındaki kuyruğundan geride kalan toz ve irili ufaklı göktaşlarının içinden Dünyanın geçmesi ve onların Atmosferde yanmalarından oluşuyor. Bu gün ve önümüzdeki gün doruk noktasına ulaşacak geçişlerde Atmosfere 10-20 Meteoritin girmesi beklenirken, tartışmalı da olsa adına geleneksel Delta Aquarid Meteorit gösterisi de denilen ve 12 Temmuzda başlayarak 23 Ağustosda sona erecek bu gösteri bu hafta içinde ortaya çıkan Dolunay ışığı arkasında kaldığı için, Güneş doğmasından önceki saatler hariç, net olarak gözlenemeyebilecek, ancak Dolunaylı günlerin geçmesiyle yeniden izlenebilir olacak. Gelecek ay sonlarına doğru ise Perseid Meteorit gösterisi var ve saatte 50 ila 100 adetlik yoğun bir geçiş beklenmekte...Kuyukluyıldızlar çağlar boyu Beşer İnsanı meşgul etmiş ve haklarında birçok efsane yaratılmıştır. Kuşkusuz her efsanede bir gerçeklik payı olabileceği düşünülürse, onların Dünya için bazı olumlu veya olumsuz etkilerinden bahsetmek olasılık dahilinde görülmelidir. Ancak şu var ki, Atmosferde yanan bu Meteoritlerin Dünyamızı bir şekilde etkilediği, kendilerinden bir parça bıraktığı, "Tohumladığı" düşünülebilir. Dileğimiz bu Tohumlamaların daha Evrilmiş bir yaşamın önünü açmasıdır...

Mars'tan Resimler


2012'den bu yana Mars'da İnceleme Yapan Curiosity uzay aracı, çalışmalarına devam ediyor. Dünya'da Mars ile ilgili tüm detayları ileten araç, zaman zaman fotoğraf göndermeyi de İhmal Etmiyor..İşte Marsdan Son Fotograflar..



 
 

 

Mavi Ay


Bir takvim ayında yaşanan ikinci dolunay olarak tanımlanan Mavi Ay, nadir bir doğa olayı. Bir yüzyıl içinde yalnızca 5 sefer gözüken Mavi Ay, bu sene 31 Temmuz Cuma günü tekrar gözükecek. Gökbilimcilerin tahminlerine göre bir dahaki Mavi Ay’ın 2018 ve 2020 yıllarında yaşanması bekleniyor.
Mavi Ay nedir? Dünya’da meydana gelen volkanik patlamalar ve orman yangınlarının sebep olduğu toz bulutlarının hareketi nedeniyle mavi ve tonlarında gözüken Dolunay, gökbilimciler tarafından Mavi Ay olarak tanımlanmıştır. Aslında Ay’ın rengi değişmemekte, ancak toz bulutları sebebiyle Ay mavi renkte görülmektedir. Mavi Ay terim olarak 1946 yılında “Sky& Telescope” dergisi tarafından kullanılmıştır, ancak tanım tam olarak Mavi Ay’ı karşılamamıştır. Mavi Ay, ilk kez 1883 yılında belirgin bir şekilde görüldü ve kayıtlara geçti. Öte yandan mavi rengine en yakın Mavi Dolunay, 1991 yılında görüntülendi.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Astral Seyahat

Astral Seyahat Nedir? Nasıl Yapılır? Astral seyahat ruhun bedenden ayrılarak başka bir boyuta geçmesidir. Bu boyuta geçiş sırasında hem ruh hemde beden belirli etkinlikler göstermektedir. Fakat bütün yapılanlar bu ikilinin arasındaki bir bağ ile gerçekleşmektedir. Bütün yük sadece zihinde olmayıp ruhun da belirli ölçüde görevi bulunmaktadır. Aslında zihin iki yerdede faaliyet göstermektedir. Gerçek bedende düşünülen olaylar dışarıdaki ruh bedene bir emir gibi giderek onun bütün bu emirleri gerçekleştirmesini sağlar. Zihnimiz tamamen ruhtadır. Ruh bedenden çıktıktan sonra aradaki ilişki şu şekilde gerçekleşmektedir 

Gerçek beden zihinden, ruh ise gözlerden ibarettir. Gerçek bedendeki zihin ruha emir vererek onu yönlendirmekte, ruhtaki gözler ise zihne gördüklerini yansıtmaktadır. Astral Seyahat Hakkında Bilimsel Açıklama; Astral seyahat terimi Okültizm’de ve Teozofi'de kullanılan bir terim olup, kişinin uyku gibi hallerde parapsikoloji'ye inanan kişilerce esîrî beden ya da astral beden (Spiritüalizm’de duble) denilen, astral seyahate inanan kişiler tarafından süptil madde denilen maddelerden oluştuğu söylenen "bedeniyle" fiziksel bedeni dışında, yine bu kişiler tarafından iddia edildiğine göre bilinci yerinde olarak, başka mekanlarda dolaşmak üzere yaptığı yolculuğu ve bu bedeniyle geçirdiklerini söyledikleri deneyimleri ifade eder. Parapsikoloji'de bu, "beden-dışı deneyim" anlamındaki "out-of-body experience" (OBE) olarak, Metapsişik'te ise "şuur projeksiyonu" olarak adlandırılır. İrâdi olarak gerçekleştirilebilindiği iddiası ve deneyim sırasında bilinçli olunması sebebiyle diğer beden-dışı deneyimler arasında özel bir yeri vardır. Astral beden için duvar gibi fiziksel nesneler ve uzaklık bir engel oluşturmayacağı ileri sürülür. Yani, iddialara göre, kişi bu bedeniyle bir anda kıtalar arası yolculuk yapabilir ve maddi engellerin içinden geçebilir. Fiziksel bedenden çıkıldığında öte-alem varlıklarının görülebileceği de ileri sürülmektedir. Uyku sırasında yapılan astral seyahat fiziksel bedene dönüldüğünde bir rüya tarzında anımsandığı söylenmektedir. Astral seyahatin, okült ve teozofik kaynaklarda ve birçok araştırmacının çalışmalarında "irâdi olarak fiziksel bedenden ayrılma" şeklinde tanımlanmasına karşın (Dr.Scott ROGO, Leaving The Body, 1983), İngiliz parapsikolog Celia Gren bir ayrım yapmış ve “fiziksel beden-dışı deneyimler”den kendiliğinden (irade-dışı) oluşanları için ekzomatik deneyim (ecsomatic experience) terimini ortaya atmıştır. Konu hakkında en fazla araştırma yapmış kişilerden biri araştırmalarını "Journeys Out of Body" adlı kitabında aktaran Robert Monroe’dur. Halen Amerika Birleşik Devletleri'nde Monroe Enstitüsü adıyla bilinen bir kurum bu konuda çalışmalarını sürdürmektedir. Astral seyahat hakkında ayrıntılı bilgi, Ege Meta Yayınları'ndan çıkan Astral Seyahat Teknikleri isimli kitapta bulunabilir.





Gevşeme Bu egzersize başlamadan önce rahat bir yatak seçiniz. Eğer karşınızda bir tablo varsa kendinizi o tablo üzerinde yoğunlaştırın. Evinizde bir tablo mevcut değil ise herhangi bir resmi yattığınız yatağın tam karşısına görebileceğiniz bir yere koyun. (Resim fazla göz yorucu olmamalıdır. Nehir yanında bir evi anlatan tablo bu egzersiz için son derece yeterlidir.) Resime bakmak için bakmayın. Bu bakışın nedeninin resim sayesinde yoğunlaşmak olduğunu unutmayın. Resime 10 saniye süreyle bakın. Ve gözlerinizi kapatın. Kendi kendinize "gittikçe ayaklarım ağırlaşıyor, önce sağ ayağım sonra sol ayağım. Ve şimdi bacaklarım ağırlaşıyor, önce sağ, sonra sol" bunu 4-5 kez tekrarlayıp kendinizi telkin edin. Telkin olunurken söylenen sözcükteki anlamın yapılmasını, bedene emir olarak vermeliyiz. Ve gözlerinizi açın. Tekrar resme bakın 10 saniye boyunca resme odaklanın. Tekrar gözlerinizi kapatın. Ve şimdi "yavaş yavaş göğsüme kadar olan bölüm, kollarım ağırlaşıyor. Gittikçe göğüsümden aşağıdaki kalan bölüm ağırlaşıyor." Bunu da diğer telkin gibi 4-5 kez tekrarlayın. Yine gözlerinizi açın. (Gözlerinizi açmanın çok zor olacağını biliyoruz ama bunu yapmanız telkini tamamlamanız için şarttır.) Resme 20 saniye süreyle bakın. Ve gözlerinizi kapatın. "Göğsümden yukarıdaki bölüm ağırlaşıyor. Gözkapaklarım ağırlaşıyor. Gittikçe bütün bedenimin ağırlaştığını hissediyorum." Bu cümleleride 4-5- kez tekrarladıktan sonra gözlerinizi açın. Fakat durumunuzu kesinlikle bozmayın ve yerinizden kıpırdamayın. Artık astral seyahate hazırsınız. 


Uygulama Astral seyahat için en uygun ortam evdir. Burada sessiz ve rahatsız edilemeyeceğiniz bir yer bulunmalıdır. Hatta kendi odanızda yapacaksanız kapısın mutlaka kilitlemelisiniz.

astral seyahat Önce ruhun seyahat edeceği yeri belirlemelisiniz.. Bedeninizden 2 m. uzaklıkta bir yerde bir koltuk önünde veya koltuk kadar belirgin aklınızda kalabilecek bir yerde ruhu seyahate hazırlamalısınız. Gözlerinizi kapatın. Kapattığınız andaki karşınıza çıkan siyah boşluğa kendinizi konsantre edin. Zihninizle kendinizin bedeninizden 1 m. kadar yükselmesini isteyin. Sanki sizi bir güç yukarıya doğru çekiyormuş gibi hisetmeye çalışın. Ve yukarıya çekildiğinizi hissettiğiniz anda odanızda seyahati planladığınız yere gitmeyi bütün gücünüzle isteyin. Vücudunuzdan çıtırdamalar ve kulaklarınızdan çınlama sesleri ve kalp atışlarında hızlanma meydana gelecektir. Bundan sakın korkmayın. Bu çok doğaldır. Eğer korkunuzu yenemezseniz astral seyahati asla gerçekleştiremezsiniz. Astral Seyahat Tehlikelimidir ? Astral seyahat tehlikeli değildir.En azından şimdiye kadar böyle bir durumun yaşandığına dair bir bilgi yoktur.Obe esnasında bedeniniz güven içerisinde yatakta yatıyor olduğu için hiç olmadığınız kadar güvendesinizdir. Beden dışında iken gümüş kordon olarak adlandırılan bir ip ile yataktaki bedeninize bağlısınızdır. Ölüm hali gümüş kordonun kopması halidir,eğer gümüş kordon koparsa bir daha bedeninize dönemezsiniz. Bu kordonun kopması ancak ve ancak normal ölümlerle ,trafik kazası hastalık vs gibi durumlarda meydana gelir.Astral seyahat esnasında gümüş kordonun kopması ve tekrar bedene dönememek gibi bir durum söz konusu değildir.Tam aksine beden dışına çıkabilmek o kadar da kolay değildir. Yani ilk denemenizde ya geri dönemezsem diye korkmayın. Siz bu tip gereksiz korkuları düşünmek yerine nasıl yaparda daha fazla dışarıda kalabilirimin yöntemlerini arayın. Geri dönmek bir anda oluveriyor önemli olan çıkmak ve bazılarının yaptığı gibi dışarıda uzun süre kalabilmektir. Astral seyahatin en önemli tehlikesi günlük islerinizi bir tarafa bırakıp hele bir astral yolculuk yapayım ondan sonra her şey farklı olacak ,dünyaya farklı bir açıdan bakacağım diye düşünmektir. Bu tip düşüncede olan insanlar yıllarca denemelerine rağmen hem beden dışına çıkamadıkları gibi yapmaları gereken islerini de ihmal ederler. Bu durum ise gümüş kordonun daha da gerginleşmesine neden olur.Sonuçta vakitlerini boşa geçirir hiç bir şey elde edemezler. Doğru bildiği gibi yasayan , kimseden çekinmeden düşüncelerini açıkça söyleyebilen insanlar daha mutlu ve sağlıklı oldukları için astral seyahat yapmaya daha müsaittirler. Bunun tam tersi durumda olan korkuları yüzünden kendini engelleyen ,eleştirilme korkusu ile bildiklerini pratiğe dökemeyen insanlar için astral seyahat yapmak imkansız olmasa da oldukça zordur.Bu nedenle önce aksayan sorunların giderilmesi daha sonra astral seyahat girişimlerinde bulunulması akla daha yatkındır.

Dünya

NASA Astronotu Scott Kelly tarafından çekilen en son olağanüstü uzay fotoğrafları benzersiz bir bakış açısıyla gezegenimizin muhteşem güzelliğini ortaya koyuyor.




27 Temmuz 2015 Pazartesi

Uzay araçları, kullanım alanlarına göre üç gruba ayrılmaktadır:

Uzay araçları, kullanım alanlarına göre üç gruba ayrılmaktadır:
1. Astronomi çalışmaları için uzaya gönderilen insanlı ya da insansız uzay araçları,
2. Savunma, uzaktan algılama, iletişim ve yayın amacı ile gönderilen çeşitli uydular,
3. Seyahat amacı ile kullanılan uzay araçlarıdır.

Roketler

Roketler, uç kısmı genellikle hava sürtünmesini azaltacak şekilde yapılmış, yakıt, motor ve egzozdan oluşan silindir şeklinde yapılardır. Roketler çalışmaları sırasında havaya gereksinim duymadan hareket yönünün ters yönünde sıcak gaz püskürterek hareket eder.
Roket motorları ile jet motorları arasında önemli farklar vardır. Jet motorları yanıcı maddeyi beraberinde taşırken, yakıcı madde olan oksijen gazını atmosferden sağlarlar. Halbuki roketler (özellikle astronomi amaçlı olanlar) hem yanıcı hem de yakıcı maddeyi beraberinde taşır. Bu nedenle bir jet motorunun uzayda çalışması mümkün değildir. Roket kullanmadaki asıl amaç kısa süreli yüksek hız elde edilmesi ve roketin atmosfer dışındaki oksijensiz ortamda da çalışabilmesidir. Uzaya, insanlı ve insansız araçlar gönderme hayali ve uygulaması ilk uçakların yapılışından daha eskiye dayanmaktadır. Roketlerde kullanılan ilk katıyakıt baruttur.

Roketlerin yapısı

1. Roketin genelde ucunda bulunan yük kısmı (Kargo): Yük bazen bir uydu, bazen de bir bomba olabilir. Bazen bu yük roketin uç kısmında olmayıp üzerine yapıştırılmış durumda olabilir. Bir örnek verirsek ‘’uzay mekiği’’, bir roket değil, roket üzerine yerleştirilmiş bir yüktür.
2. Yakıt kısmı: Roketin toplam ağırlığının çok büyük bir kısmını oluşturan, yanıcı ve yakıcı madde taşıyan tanklardan oluşan kısımdır.
3. Roket motoru: Yanıcı ve yakıcı maddelerin yanmasını kontrol eden ve oluşan ısı ve gazı dış ortama aktaran mekanizmaların hepsine birden roket motoru denir. Ekzoz denen kısım roketin en alt kısmında bulunan, ilerlemeyi (itimi) ve yön değiştirmeyi sağlayan hareketli ya da hareketsiz kısımdır.

Uzay mekikleri

Dünya’nın ilk yeniden kullanılabilen ve büyük uyduları bile taşıyabilen uzay araçlarıdır. Uzay mekikleri roketler gibi yükselir, tıpkı uzay gemileri gibi yörüngede manevralar yapar ve bir uçak gibi yere tekrar iner. Aktif olarak kullanılan uzay mekiklerine örnek olarak; Discovery, Atlantis , Challenger mekiklerini verebiliriz.
Discovery’nin Gerçekleştirdiği Bazı Önemli Görevler:
Ağustos 1984 : İlk uçuş
Nisan 1990 :Astronomi açısından büyük önem taşıyan
Hubble Uzay Teleskobunu konuşlandırdı.
Şubat 1994 : İlk kez bir Rus Sergei Krikalyov Amerikan uzay gemisindedir.
Ekim 2000 : Yüzüncü uzay mekiği görevi. Uluslararası Uzay İstasyonu’na gidildi.
Challenger’ in Gerçekleştirdiği Bazı Önemli Görevler:
1983 Ağustos 30 : Edwards Airforce Base Sally Ride uzaya çıkan ilk Amerikalı kadın oldu. İki iletişim uydusu konuşlandırıldı.
1985 Nisan 29 : Edwards Airforce Base Spacelab-3 taşındı. İki kadın taşıyan ilk uçuş. Marc Garneau uzaya çıkan ilk Kanadalı oldu. Kathryn D. Sullivan uzay yürüyüşü yapan ilk Amerikalı kadın oldu. Earth Radiation Budget uydusu konuşlandırıldı.
1986 Ocak 28 : Yere inemedi. 10. uçuşunda, kalkıştan yalnızca 73 saniye sonra havada infilak etti. 28 Ocak 1986’da gerçekleşen talihsiz kazada 7 kişilik mürettebat hayatını kaybetti.

Uzay sondaları

Bir gezegeni veya bir gök cismini incelemek için ona gönderilen; yakınında uçma, çarpma, yörüngesinde dolaşma veya üzerine inme gibi görevleri yerine getiren araçlardır.
Örnek olarak; Spirit ve Opportunity, Mars’ın yüzeyine jeolojik çalışmalar yapmak için indirilen birbirinin ikizi iki araçtır.
Spirit, 4 Ocak 2004 tarihinde, Opportunity ise 25 Ocak 2004 tarihinde Mars yüzeyine başarıyla indirilmiştir.

Yapay uydular

Belli bir amaç için tasarlanan ve bir gezegenin yörüngesine oturtulan araçlardır. Haberleşme uyduları, uzaktan algılama uyduları, meteoroloji uyduları, keşif (casus) uyduları, atmosfer araştırma uyduları, seyir uyduları, arama ve kurtarma uyduları v.b yapay uydu çeşitleri olduğu gibi astronomi amaçlı uydular da vardır. Astronomi amaçlı üretilen uyduların tüm amacı gözlem yapmaktır. Bu nedenle astronomi yapay uydularına Uzay Gözlemevi de denir. Yerden yapılan uzay gözlemlerinde yer atmosferinden kaynaklanan bazı olumsuzluklar mevcuttur. Yer atmosferi, yıldızlardan gelen ışığın bir kısmını soğurmakta, yıldız ışığının titreşim yapıyor gibi gözükmesine neden olmakta ve sanki bir buğulu cam arkasından uzaya bakılıyormuş etkisi yaratmaktadır.
Yer atmosferinin dışına çıkılarak bu etkiler yok edilebilir ve daha sağlıklı gözl






emler yapılabilir. İşte bu işlem için yapay uydular kullanılmaktadır. Gama ışını, X-ışını ve mor ötesi bölgelerden gelen ışınlar atmosferden geçemediğinden en iyi gözlemler uzaydan yapılabilmektedir. Benzer şekilde kızıl ötesi bölgenin bir bölümü de en iyi uzaydan gözlenmektedir.
Bu nedenle gözlemevlerinin uzaya yerleştirilmesi istenilmektedir. Uzaya yerleştirilmiş (Dünya'nın yörüngesinde dolanan) bir teleskop havadaki ısısal türbülanslarlardan etkilenmediği gibi çevredeki ışık kirliliğinden de etkilenmez.

IRAS

25 Ocak 1983’te yükseldi ve on ay görev yaptı. Bu teleskop The United States (NASA), The Netherlands (NIVR), ve The United Kingdom (SERC)’un ortak bir çalışmasıdır. IRAS, gökyüzünün % 96’sını 12, 25, 60 ve 100 mikrometre dalga boylarında 4 kere uydu fotoğrafını çekti. Yaklaşık 500 000 adet çoğu tanımlanmayı bekleyen cisim keşfetti. Bunların 75 000 kadarının yıldız oluşum galaksileri olduğuna inanılıyor. Diğerleri ise çoğunlukla etrafında toz diski bulunduran, gezegen oluşum mekanizmasının öncesinde bulunan yıldızlardır.

Gezegenler

GÜNEŞ SİSTEMİ NEDİR

Güneş sistemi, güneşin çekim kuvvetinin etkisiyle; gezegenler, gezegenlerin uyduları, kuyruklu yıldızlar ve meteorların yine güneş etrafında birikmesiyle oluşan gök cisimleri topluluğudur. Güneş sisteminin oluşumu ile ilgili olarak bir çok teori vardır. Ancak en çok bilinen ve doğruluk payı en yüksek olan teori 1796 ‘da matematikçi Simon Laplace tarafından bağımsız olarak ortaya atılan Kant-Laplace (Nebula) teorisidir. Bu teoride güneş sisteminin 4,6 milyar yıl önce dev bir moleküler bulutunun çökmesiyle oluştuğu ileri sürülmektedir.
Güneş sisteminde bulunan gezegenler ve diğer gök cisimleri çekim kuvvetinin etkisiyle güneş etrafında ve belli bir yörünge üzerinde dönmektedirler. Çapı 30 ışık yılı yani 283,821,914,177,430 km olan güneş sisteminde güneş de dahil olmak üzere toplam 10 gezegen vardır. Bu gezegenler güneşe olan uzaklıklarına göre sırasıylaMerkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün ‘dür. Bunların dışında bir de Plüton vardır. Ancak Plüton dış merkezli bir yörüngeye sahip olduğu için gezegen olup olmadığı konusunda uzun tartışmalar yaşanmış, 24 Ağustos 2006 yılında ise Uluslararası Gökbilim Birliği Plüton’un gezegen sınıfından çıkarılarak “cüce gezegen” sınıfına konulduğunu açıklamıştır. Bu dokuz gezegen ile birlikte onların bilinen 166 uydusu da güneş sistemine dahildir.



Güneş Sistemindeki gezegenlerin bazı özellikleri şunlardır;

  • Gezegenlerin tamamı elips şeklinde bir yörüngeye sahiptir ve tüm gezegenlerin dönüş hızları birbirinden farklı olmakla birlikte bazı gezegenlerin yörüngeleri birbiri ile kesişir.
  • Gezegenler hem kendi ekseni etrafında hem de güneşin etrafında batıdan doğuya doğru dönerler.
  • En küçük gezegen Plüton, en büyük gezegen Jüpiter’dir.
  • Güneş’e en yakın gezegen Merkür, bilinen en uzak gezegen ise Plüton’dur.
  • Dünya’ya uzaklık ve yarıçap olarak en yakın gezegen Venüs’dür.
  • Dünya’nın 1, Mars ve Neptün’ün 2, Uranüs’ün 6, Satürn’ün 10 ve Jüpiter’in 12 uydusu vardır. Merkür ve Plüton ve Venüs’ün uydusu yoktur.
  • Gezegenlerin dönüş hızları güneşe olan uzaklıklarına göre ters orantılıdır.
Güneş ve Özellikleri ;



Çapı 1.4 milyon km, 5 milyar yaşında olduğu tahmin edilen ısı, ışık ve enerji kaynağıdır. Yapısının tamamına yakını Hidrojen ve Helyum gazlarından oluşmaktadır. Hacmi dünyanın hacminden 1.3 milyon kat daha fazladır ve kütlesi itibariyle dünyanın 332.000 katıdır. Ayrıca dünyaya en yakın yıldızdır. Dünyadan uzaklığı 149.500.000 km’dir. Güneş kendi ekseninde 70.000 km hızla döner ve bir turunu 25 günde tamamlar. Güneşte hidrojenin helyuma dönüşmesi sırasında büyük bir enerji açığa çıkar. Saniye de 600 milyon ton hidrojen, helyuma dönüşmektedir. Bu olay sırasında kırmızımsı bir alev 15-20 bin km yükselir bu olaya güneş fırtınası denir. Güneşin sıcaklığı 6000 °C ve merkezindeki sıcaklık ise 1.5 milyon °C dolayındadır. Güneş ışınları 8 dakikada yeryüzüne ulaşmaktadır ve güneşin üç günde yaydığı enerji dünyadaki tüm enerjilerin toplamından fazladır.


Güneş sistemindeki gezegenler İç (Karasal) ve Dış (Gaz Yapılı) gezegenler olmak üzere ikiye ayrılırlar;
1. İç (Karasal) Gezegenler:
Bu gezegenler; Merkür, Venüs, Dünya ve Mars‘dır. Karasal gezegenlerin kütleleri küçük, dönüş hızları yüksek ve ortalama yoğunlukları 5.5 gr/cm3 dolayındadır.
Merkür :



Uydusu olmayan iki gezegenden biridir. Güneşe 58 Milyon km uzaklık ile en yakın gezegendir ve sekiz gezegen içerisinde kütlesi itibariyle sekizinci sıradadır. Yarıçapı 2439 km’dir. Çekim gücü dünyanın çekim gücünün 1/3′ü kadardır. Dünyada 50 kg ağırlığındaki bir cisim burada 17 kg civarındadır. Güneşe yakınlığı sebebiyle yüzey sıcaklığı 450 °C ‘nin üzerine çıkabilirken gece güneş ışınlarını almayan diğer tarafı ise -172 °C ‘ye kadar düşebilmektedir. Üzerine düşen ışınların ancak onda birini yansıta bilmektedir. Merkür, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü 58 günde, güneş etrafındaki dönüşünü de 88 günde tamamlamaktadır. Yörünge üzerindeki dönüş hızı yaklaşık olarak 35 km/s’dir. Yerçekim kuvvetinin az olması sonucu çok ince bir atmosfere sahip olan Merkür çok miktarda Helyum ve Hidrojen içerirken, yüzeyi de silikat tozları ile kaplıdır. Güneşe çok yakın bulunduğu için çıplak gözle görülmesi sadece gün doğumunda ve gün batımında mümkün olmaktadır. Üzerinde irili ufaklı kraterler ve uçurumlar bulunan bu gezegen dünyanın sahip olduğu manyetik alanın %1 kuvvetinde manyetik alana sahiptir. Merkür’e ait ilk fotoğraflar 1974′de ABD uzay aracı “Mariner 10″ tarafından çekilmiştir. Fotoğrafları çektikten sonra Dünya ile bağlantısı kesilen bu uzay aracı muhtemelen hala güneş etrafında dönmektedir.



Venüs :


Venüs diğer adıyla çoban yıldızı 108.4 milyon km ile güneşe en yakın ikinci gezegendir. Dünyaya en yakın olduğu mesafe 38 milyon km’dir. 6050 km’lik yarıçapı olan bu gezegen neredeyse dünya ile aynı boyutlardadır. Merkür gibi bu gezegenin de uydusu yoktur. Venüs, güneş çevresindeki dönüşünü 225 günde tamamlarken diğer gezegenlerin tersi yönünde dönmektedir. Diğer tüm gezegenler saat yönünün tersine dönerken Venüs saat yönünde döner. Haliyle güneş batıdan doğup doğudan batar. Güneş ışınlarının %80′ini yansıtabilen bu gezegen güneş ve aydan sonraki en parlak gezegendir. Atmosferi yoğun olduğu için dünyadan teleskopla veya başka bir cihazla görüntülenmesi mümkün olmamıştır. Akşam yıldızı ya da sabah yıldızı gibi isimlerde verilen bu gezegende 200 metre genişliğe ve 400 metre derinliğe kadar oluşmuş kraterler gözlemlenmiştir. Venüsün atmosfer basıncı dünyadaki atmosfer basıncının 90 katı kadardır ve sera etkisi sonucu bu gezegenin ekvatordaki sıcaklığı 500 °C ‘nin üzerine çıkabilmektedir. Güneş ışınlarının %2′si yüzeyine ulaşır ve atmosferdeki su buharı oranı dünyadakinin %1′i kadardır. 27 Mart 1972′de fırlatılan Venere-8 adlı uzay aracının göndermiş olduğu verilere göre venüs etrafındaki bulutlar 60 km’ye kadar çıkabilmekte ve hızlı bir şekilde hareket etmektedir. Venüs gezegeni bilim insanlarının merak konusu olmuştur bu nedenlede en çok uzay aracı gönderilen ve üzerinde en çok insan yapımı araç bulunan gezegendir.


Dünya :




Dünya eski adıyla Arz, 149 milyon km ile güneşe en yakın üçüncü gezegendir. Tek doğal uydusu bulunan dünyanın, çapı 12.756 km’dir. Güneşin etrafındaki dönüşünü 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46 saniyede tamamlarken kendi eksenindeki dönüşünü ise 23 saat 56 dakika 4 saniyede tamamlar. Güneş etrafında dönmesi sonucu mevsimler, kendi etrafında dönmesi sonucun da ise gece ve gündüz oluşur. Dünya kutuplardan basık ekvatordan şişkin bir yapıya sahiptir buna “geoid” denir. Geoid şeklinin oluşmasında merkezkaç kuvveti etkili olmuştur. Dünya, yörüngesi üzerinde hareket ederken güneş ile arasındaki mesafe artar ve azalır. Güneş ile en yakın olduğu noktaya geldiğinde ortalama hızı 960 km/sn artar. Biz dünyanın dönüşünü hissetmeyiz çünkü dünya ile birlikte atmosfer de dönmektedir. Ortalama yüzey sıcaklığı 15 °C ‘dir ve atmosferinde Azot ve Oksijen olmak üzere iki temel gaz bulunmaktadır. Dünyanın yoğunluğu 5.52 gr/cm3 ‘tür. Dünyayı diğer gezegenlerden ayıran en büyük özellik ise evrende canlı bulunan yegane gezegen olmasıdır. Ayrıca hiçbir gezegen dünya benzeri bir atmosfere sahip değildir. Dünyaya uzaydan bakıldığında mavi renkte göründüğü için “mavi gezegen” olarak da adlandırılır. Dünyanın çekirdeği ise Demir-Nikel karışımı bir yapıya sahiptir bu nedenle dünya döndükçe mıknatıslanma oluşur.

  • Ay Uydusu: Güneş sistemindeki 3.476 km’lik çapı ile beşinci büyük doğal uydudur. Çapı dünyanın çapının %27′si kadardır. Yoğunluğu 3,31 gr/cm3 ‘tür. Ay’daki yer çekimini dünyadaki yerçekiminin 6′da 1′i kadardır. Bu nedenle dünya da 60 Kg ağırlığındaki bir madde Ay’da 10 Kg gelir. Ay’da atmosfer yoktur bu nedenle radyasyon gibi zararlı ışınlar ay yüzeyine direk temas edebildiği gibi göktaşları da herhangi bir engellemeye maruz kalmadan yüzeye ulaşabilir. Ay yüzeyinde sıcaklık 102 °C ‘ye çıkabildiği gibi gölgelerde -157 °C ‘ye kadar düşebilmektedir. Ay güneş ışınlarının sadece % 7′sini yansıtabilmektedir ancak dünyaya yakın olduğundan parlak görünür.




Mars :








Mars
diğer adıyla Merih gezegeni, güneşe 208 milyon km. ile dördüncü sıradaki gezegendir. 3377 km. yarıçapı bulunan bu gezegen, dünyanın çekim kuvvetinin %40′ı kadar bir çekim kuvvetine sahiptir. Yoğunluğu 3.95 gr/cm3 olan bu gezegen 24 sa 37 dakikada, güneş etrafındaki dönüşünü ise 687 günde tamamlamaktadır. İnce bir atmosferi bulunan bu gezegenin Dünya’daki gibi volkan, vadi, çöl ve kutup bölgelerini içeren yapısıyla dünya benzeri bir gezegendir. Phobos, Deimos adlı iki uydusu bulunan bu gezegende hayat olduğu konusundaki söylentiler bir zamanlar yoğunluk kazanmıştı. Hatta Marslılardan sinyal alındığı konusundaki söylentilerde azınmsanamayacak kadar fazlaydı. Ancak mars üzerinde yapılan araştırmalar yaşam olduğu konusundaki söylemleri biraz azaltmış olsada Mars’da çeşitli bitkilerin olabileceği iddiası kafaları kurcalamaya devam etmektedir. Mars’ın eksen eğikliği 24 derecedir, dünyanın ki ise 23,5 derecedir bu yönüylede dünya ile benzerleki gösterir. Mars’da da tıpkı dünya gibi yıl içinde güneşe yaklaşır ve uzaklaşır bu nedenle güney yarımkürede yaz mevsimi güneşe yakın olduğu dönemlerde yaşanır. Mars yüzeyi incelendiğinde eski dere yataklarına benzeyen bazı şekiller bulunmuştur ve kutuplarının su buzu ile kaplı olduğu saptanmıştır. Hatta sel baskınlarının izlerine bile rastlanmıştır bu durum Mars’da hayat var mıydı? sorusunu yeniden gündeme getirmiştir.

  • Phobos Uydusu : Mars’dan 6000 km kadar uzaklıktadır ve güneş sistemindeki en küçük doğal uydulardan biridir. Mars’ın bu iki uydusu 1877 yılında fizikçi Asaph Hall tarafından bulunmuş 1971 yılında ise Mariner 9 adlı uzay aracı tarafından fotoğrafları çekilmiştir. İki uydu da kraterli bir yapıdadır ve Ay’a hiç benzemezler, zaten büyük olasılıkla Mars’ın çekim kuvvetine rastlantı sonucu girdiği ve yörüngeye oturduğu sanılmaktadır. Bu uydu Mars etrafındaki dönüşünü 7 saat 42 dakikada tamamlar.


  • Deimos Uydusu : Bu uydunun da tıpkı Phobos gibi rastlantı sonucu Mars’ın çekim kuvvetine girdiği düşünülmektedir. Mars’dan 20000 km kadar uzaklıktadır. Çapı ortalama 13 bin km olan bu uydu Mars etrafındaki dönüşünü 30 saatte tamamlamaktadır.
2. Dış (Gaz Yapılı) Gezegenler :


Bu gezegenler; Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Pluton ‘dur.
Jüpiter :




Jüpiter diğer adıyla Erendiz, 71550 km’lik yarı çapı ile Güneş sisteminin en büyük gezegeni olma özelliğini taşımaktadır. Kütlesi dünyanın kütlesinden yaklaşık 310 kat daha fazla olan bu gezegen çap olarak dünyadan 1323 kat daha büyüktür. Güneşe 778 km uzaklık ile beşinci sırada yer alır, dünyadan uzaklığı ise 800 milyon km’dir. Yüzey sıcaklığı ortalama -140 ºC ‘dir. Jüpiter, güneş çevresindeki bir dönüşünü yaklaşık olarak 12 yılda tamamlar. Kendi ekseninde dönme süresi ise yaklaşık 10 saattir. Bu dev gezegenin manyetik alanı oldukça büyüktür bu sebeple de bilinen 60 doğal uydusu bulunmaktadır ve yerçekimini dünyaya oranla daha fazladır dünyada 50 kilogramlık cisim Jüpiter’de 133 kilogram gelmektedir. 1610 yılında Galileo, yaptığı teleskopla Jüpiter hakkındaki ilk bilgileri elde etmiş ve Europa, Callisto, Ganymede ve Ioadlı 4 uydusu olduğunu görmüştür. Bu uydulara da Galileo uyduları demiştir.


Jüpiter hakkındaki ilk kesin bilgiler ise 1973 ve 1974 yıllarında Pioneer10 ve Pioneer11 adlı iki uzay aracının gönderilmesiyle elde edilmiştir. Daha sonra 1995′li yıllarda gönderilen Galileo uzay aracı Io, Ganymede ve Callisto uydularının Jüpiter ile aynı yönde dönerken Europa uydusu zıt yönde döndüğünü saptamıştır. Ayrıca yapılan incelemelerde bu uydunun su buzlarıyla kaplı olduğu ve yüzeyinde hiç krater çukuru bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu durum atmosfer yapısının dünya ile benzer olabileceği ve canlı yaşayabileceği şüphesini doğurmuştur.
Karmaşık bir atmosfer yapısına sahip olan bu gezegen %99 oranında hidrojen ve helyum gazı içermektedir ve güneşten aldığı enerjinin 2 kat fazlasını tekrar uzaya salmaktadır.


  • Io Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak birinci sırada bulunan bu uydu üzerinde sürekli olarak gazlar ve lavlar püskürten yanardağlar bulunur ve bu özelliği bakımından yegane uydudur. Jüpiter etrafında 1,769 günde dönerken, kendi etrafında 1 gün 18 saat 27 dakika 33 saniye de dönmektedir.


  • Europa Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak ikinci sırada bulunur. 3000 km’lik çapı bulunan bu uydunun yüzeyi buzla kaplıdır. Kendi ekseninde 3 gün 13 saat 13 dakika 42 saniyede dönerken, Jüpiter etrafındaki dönüşünü 3,551 günde tamamlar.


  • Ganymede Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak üçüncü sırada bulunur ve güneş sistemindeki en büyük uydudur. Merkür gezegeninden daha büyüktür. Jüpiter’in etrafında 7,154 günde dönerken, kendi etrafında 7 gün 3 saat 42 dakikada döner.


  • Callisto Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak dördüncü sırada bulunur. Jüpiter’in en büyük ikinci uydusu, güneş sisteminin ise üçüncü büyük uydusudur. Jüpiter etrafında 16,69 günde dönerken kendi etrafında 16 gün 16 saat 32 dakikada dönmektedir.
Satürn :




Satürn diğer adıyla Sekendiz, güneşe 1.4 milyar km. uzaklığı ile altıncı sıradaki gezegendir. Yarıçapı 60.398 km’dir ve Jüpiter gibi bu gezegende büyük oranda hidrojen ve helyum içermektedir. Dünyaya 1.1 milyar km uzaklıktaki bu gezegen güneş çevresindeki dönüşünü 29,4 yılda kendi eksenindeki dönüşünü ise 10 saatte tamamlamaktadır. Yüzey sıcaklığı -180 ºC ‘dir. Satürn’ün ayırt edici bir özelliği buz ve taşlardan oluşan halkasıdır. Ayrıca gezegenin, en büyüğü 1800 km. çapında olan 30′dan fazla uydusu bulunmaktadır. En çok bilinen uyduları Rhea, Dione, Titan ve Mimas’tır. Bu uydulardan en büyüğü Titan uydusudur ve bu uydu güneş sistemindeki en büyük ikinci uydudur. Hacmi dünyadan 700 kat fazla olan Satürn, 0,69 g/cm3 yoğunluğa sahip olduğu için kütle olarak sadece 95 kat fazladır. Yer çekimi dünya ile hemen hemen aynıdır. Dünyada 50 kilogramlık cisim Satürn’de 54 kilogram gelmektedir.


  • Titan Uydusu : Ganymede uydusundan sonra Güneş sistemindeki en büyük uydudur. Atmosferi oldukçe kalındır ve büyük oranda azottan oluşmaktadır.


  • Rhea Uydusu : Eski bir yapıya sahip olan bu uydu, tıpkı Ay gibi satürn üzerine sabitlenmiştir ve sadece bir yüzü görünmektedir. 1500 kilometrelik çapı ile Satürn’ün ikinci büyük uydusudur.


  • Mimas Uydusu : 1789′da William Herschel tarafından keşfedilmiştir. Üzerinde büyük bir çarpışma krateri oluşmuştur.
Uranüs :



Güneşe 2,80 milyar km uzaklık ile yedinci sıradaki gezegendir. Dünyaya uzaklığı en yakın olduğunda yaklaşık olarak 2,5 milyon km’dir. Gezegen ilk olarak 13 Mart 1781 yılında William Herschel tarafından keşfedilmiştir. Yoğunluğu ortalama 1,27 gr/cm3‘tür. Uranüs kütlesi itibariyle dünyadan 15 kat hacim olarak ise 100 kat daha büyüktür. Güneş çevresinde 84 yılda dönerken, kendi ekseninde 11 saatte dönmektedir. Yüzey sıcaklığı -214 ºC dolayındadır. 5000 km. kalınlığındaki atmosferi çok oranda Hidrojen, Helyum ve Metan gazları içermektedir. 27 uydusu ile Jüpiter ve Satürn’den sonra en çok uydusu bulunan gezegendir. Beş büyük uydusu olan Ariel, Miranda, Umbriel, Titania ve Oberon’un çapları 500–1600 km arasında değişmektedir.

  • Ariel Uydusu : 1856 yılında William Lassel tarafından keşfedilmiştir. Yarıçapı 1190 km, Uranüsden uzaklığı 191000 km’dir.


  • Miranda Uydusu : 1948 yılında Gerard Kuiper tarafından keşfedilmiştir. Yüzey şekilleri itibariyle diğer gezegenlerden ve uydularından ayrılır.
Neptün :




Güneşe 4.5 milyar km uzaklık ile sekizinci sıradaki gezegendir. Dünyaya uzaklığı en yakın olduğunda 4288 milyon km’dir. 1846 yılında Urbain Le Verrier ve Johann Gottfried Galle tarafından keşfedilmiştir. Dünyaya ve güneşe çok uzak olduğu için kesin bilgiler elde edilememiştir. Yarıçapı yaklaşık olarak 25.000 km olan bu gezegen kendi eksenindeki dönüşünü 17.24 saatte, güneş etrafındaki dönüşünü ise 164 yılda tamamlamaktadır. Yoğunluğu yaklaşık 1,64 gr/cm3‘tür ve yüzey sıcaklığı -214ºC ‘dir. Atmosferi çok miktarda Hidrojen, Helyum, Metan gazları içermektedir. Bilinen 13 uydusu vardır ancak bunlardan en önemlileri Triton, Thalassa, Despina, Galatea, Nereid’dir.

  • Triton Uydusu : Alman gökbilimci Johann Gottfried Galle tarafından 1846 yılında keşfedilmiştir. Triton uydusu Neptün’e göre zıt yönde hareket etmektedir.


  • Nereid Uydusu : Gerard Kuiper tarafından 1949 yılında keşfedilmiştir. Güneş sistemindeki en büyük dış merkeze sahip uydudur.

Plüton :



Güneşten 6 milyar km uzaklığı ile dokuzuncu sıradaki gezegendir.1930 yılında Tombaugh tarafından keşfedilmiştir. Bilinen herhangi bir uydusu yoktur. Yarıçapı yaklaşık olarak 4000 km’dir. Güneş çevresinde 250 yılda bit tur dönerken, kendi ekseni etrafında 6 gün 9 saat 17 dakikada döner, yüzeyinde donmuş metan ve buz bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda Plüton’un, Neptün’ün uydusu olduğu söylenmektedir. Plüton dış merkezli bir yapıya sahip olduğu için 24 Ağustos 2006 yılında ise Uluslararası Gökbilim Birliği tarafından cüce gezegen sınıfına konulmuştur. 

Ay'da köy kurma hedefi gerçekçi mi?

Ay'da köy kurma hedefi gerçekçi mi?
Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) başına geçen Profesör Johann-Dietrich Woerner bir hafta önce yeni görevine başladı.
4,4 milyar euro civarında yıllık bütçesi olan ESA’daki her türlü çalışmadan o sorumlu olacak. Avrupa’nın yeni gözlem, hava, iletişim ve navigasyon uyduları, Uluslararası Uzay İstatasyonu’ndaki (ISS) astronotlar, Mars, Merkür ve Jüpiter’e gönderilecek uzay araçları ve 10 yıldan uzun bir süre önce Dünya’dan ayrılıp da uzaydaki bir göktaşına konan Philae adlı robot onun gözetiminde olacak.
ESA’daki hedeflerine dair soruma, uzayın ekonomik ve sosyal faydaları ya da bilinmeyen evrenin keşfinin bilim açısından önemi gibi bir cevap vermesini beklerken Woerner’in vizyonunun oldukça iddialı olduğunu görüyorum.
“ISS’nin ötesine bakmamız lazım. Dünya’ya yakın bir yörüngede mikro yerçekimi araştırmaları yürütecek daha küçük çaplı bir uzay aracı ve Ay’ın öteki yüzünde kurulacak bir köy öneriyorum” diyor.
Evet, Ay’da bir köy. “Bu Ay köyü sadece evler, bir kilise ve belediye binası anlamına gelmemeli. Dünyanın her tarafından ortakların buradaki topluluğa robot ve astronot göndererek katkıda bulunması ve iletişim uydularını desteklemesi gerekiyor.”
Üç boyutlu yazıcı
Woerner Ay’a gitmek için hem bilim açısından hem de Güneş Sistemi’nin keşfi bakımından iyi nedenler olduğunu düşünüyor.
“Ayın öteki yüzü çok ilginç; burada hem ay üzerinde bilimsel araştırmalar yapıp hem de evrenin derinliklerini teleskopla inceleyebileceğimiz gibi, uluslararası karakteri de büyük önem taşıyor. Amerikalılar yakın zamanda Mars’a gitmenin yollarını arıyor; oysa ben bunun nasıl başarılabileceğini anlamıyorum; Mars’a gitmeden önce, orada neler yapılabileceğini Ay’da denememiz gerekiyor.”
Woerner, örneğin NASA’nın dev bir üç boyutlu yazıcıyla Mars’ta üs kurma olanağının önce Ay’da denenebileceğine inanıyor. Böylece uzayda kurulacak bir kolonide işler yolunda gitmezse, altı ay uzaklıktaki Mars’tan ziyade dört günlük mesafedeki Ay’dan geri dönüş daha kolay olacaktır.
Woerner Ay köyünde astronotların yanı sıra Rus kozmonotların ve hatta belki de Çinli taykonotların yer aldığı çok uluslu bir yerleşim öngörüyor. Böylece ISS’deki sınırlı katılımın da genişletilmiş olacağına inanıyor.
“Herhangi bir sınırlama olmaksızın uluslararası işbirliği olmalı. Dünya’da farklı uluslar arasında yeterince sorun var; uzay bu Dünyevi sorunlar arasında köprü kurabilir ve Ay ideal bir alan gibi görünüyor.”
“Herhangi bir ülkeyi dışlamak doğru değil; uzayda işbirliğine gitmek, Dünya’daki insanlar arasındaki bağları güçlendirmenin bir yolu olabilir.” Bu sözler ABD’nin Çin’in uzay programına angaje olmayı reddetmesine üstü örtülü bir eleştiri olarak alınabilir. “Uzaylılar Dünya’yı ziyarete gelse ve burada neler yaptığımızı görse iniş yapacaklarını sanmıyorum” diyor Woerner.
Ay modası mı?
Woerner, uzay araştırmaları için büyük paralar harcanmasını eleştirenlere de karşı çıkıyor:
“Sera gazı etkisini ele alalım. Bugün herkes bunun ne olduğunu biliyor. Araştırmak için de uyduları kullanıyoruz. Ama bunun keşfi Dünya’da değil, Venüs’e giden bir uzay aracı sayesinde oldu.”
Şimdilik Ay köyü sadece bir öneri. Henüz herhangi bir ülke ya da kurum bu iş için para ayırmış ya da bu düşüncenin ayrıntıları üzerinde çalışmış değil.
Fakat Ay’a yapılacak yeni bir yolculuğa ilgi büyük. Uzmanlar önümüzdeki on yıl içinde uzay araştırmalarında ilk sıraya Ay’ın yerleştirilmesini istiyor.
Uzay araştırmaları konusunda en etkili isimlerden biri olarak Woerner’in önerisi ciddiye alınacaktır. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, Orion uzay aracının bir sonraki uçuşunun nereye olacağı konusunda henüz net değil. Ay uygun bir güzergah olabilir.
“Genlerimizde pratik uygulamaların ötesinde bir şey var” diyor Woerner. “Keşfetmek, öncülük etmek istiyoruz. Bu insani bir özellik ve bizi geleceğe taşıyacak olan da budur.”